KİTAP İNCELEMESİ: ALGERNON’A ÇİÇEKLER/DANIEL KEYES

Algernon’a Çiçekler Daniel Keyes tarafından yazılmış ve öncelikle 1959 yılında kısa hikâye olarak daha sonra 1966 yılında roman olarak yayınlanmıştır.

KİTABIN KONUSU:

Algernon adlı bir fare üzerinde zekâ seviyesini artırmak için yapılan deneyde süreç olumlu ilerleyince bu deneyi insan üzerinde de yapmak isterler. Ana karakterimiz Charlie bunun için uygundur. Zekâ geriliği vardır ve en büyük isteği akıllı olmak ve insanlar tarafından sevilmektir. Bu deney başarılı olursa Charlie hayatına bir dahi olarak devam edecektir. Fakat başarılı olmazsa hayatının kalanını Warren devlet bakımevinde devam ettirmesi gerekecektir.

Algernon’a çiçekler, ana karakterimiz Charlie’nin ameliyat öncesi ve sonrasında yazdığı ilerleme raporlarından oluşuyor.

Ameliyat öncesi yazdığı günlük raporlarda çok fazla yazım hataları mevcuttur ve çocuksu bir dil hâkimdir. Ameliyat sonrasında ise bu yazım hataları düzelir, yetişkin biri gibi konuşmaya başlar. Tüm hayatı değişir. Her şeyi öğrenmek ister, okur, araştırır, aşık olur ve hatırlamaya başlar. Çocukluk anıları, insanlar tarafından hor görülmesi, yediği dayaklar, annesi tarafından reddedilmesi… Geçmişte yaşadıklarını hatırlamaya başlar ve zekâ seviyesi artınca bunların hepsinin değişeceğini düşünür. Annesi, babası ve kız kardeşi Norma’yı bulacağını ve Charlie ile gurur duyacaklarını, arkadaş edineceğini ve insanlar tarafından sevileceğini düşünür. Ancak düşündüğü gibi olmaz. Çevresindekiler Charlie’nin zekâsını kıskanıp ondan uzak dururlar. Ailesi ile karşılaşması da beklediği gibi geçmez. Ayrıca Charlie her şeyi araştırıp çok hızlı öğrendiği için daha önce kendisine çok zeki gelen insanları gözünde fazla büyüttüğünü anlar. Tüm bu süreçte Algernon’la arasında bir bağ oluşur. Sürekli Algernon’un yanındadır.

Bir süre sonra Algernon’da hızlı bir gerileme gözlemlenir ve Algernon ölür. Süreç Charlie için de aynı şekilde ilerler. Öğrendiklerini hızla unutmaya başlar. Raporlarında yazım yanlışları ve çocuksu konuşmalar gözlemlenir. Eski çalıştığı iş yeri olan fırına geri döner. Bu sefer arkadaşları onu kabullenirler ve iyi davranmaya başlarlar. Ancak deney başarısız olduğu için Warren devlet bakımevine yerleşir ve hayatını burada devam ettirir.

Charlie’nin zeka seviyesi düşükken alay edilip dışlanması, zeka seviyesi çok yüksek olduğunda da kıskanılıp tekrar dışlanması insanın kendisi gibi olmayana karşı bakış açısını gözler önüne seriyor.

Duygusal anlamda çok etkileyici bir kitap olduğunu düşünüyorum. Okurken zaman zaman öfkelendim, üzüldüm ama yine de çok beğendim. Charlie’nin hikayesini okumanızı tavsiye ederim.

Şimdi görüyorum ki, Norma bizim bahçemizde bir çiçek gibi açtığında, ben yabani bir ot olmuştum. Sadece kimsenin beni görmediği köşelerde ve karanlık yerlerde yaşamama izin verilecekti.

KİTAP İNCELEMESİ: ANNA KARENİNA/LEV TOLSTOY

Anna Karenina, Rus yazar Lev Tolstoy tarafından yazılan ve 1877 yılında yayımlanan romandır. Birbirine zıt iki farklı aşk hikayesi anlatılmaktadır. Bu aşklardan biri toplum tarafından kabul görmüş, dürüst bir aşk hikayesiyken diğeri yasak bir aşk hikayesidir. Aşk, sadakat, kıskançlık gibi temalar işlenir. Aynı zamanda dönemin siyasi, dini ve toplumsal yapısı ile ilgili konulara da yer verilmiştir. Ayrıca kadın-erkek eşitsizliği ve toplumun ve kilisenin kadına bakış açısına da değinilmiştir. Yasak aşk yaşayan erkeği toplum kabullenirken kadın toplumdan dışlanmaktadır.

KİTABIN KONUSU:

Romanın ana karakteri Anna Karenina, yüksek bir mevkide devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç Karenin ile evli ve Seryoja adında bir oğlu vardır. Ancak Anna Karenina, işine ve toplumdaki konumuna oldukça önem veren Aleksey Aleksandroviç ile evliliğinde mutlu değildir.

Kitap Anna’nın kardeşi Stepan Arkadyaviç (Stiva)  eşi  Darya Aleksandrovna’yı (Doli) aldatması üzerine Anna’nın eşleri barıştırmak için Moskova’ya gitmesi ile başlar. Moskova’ya giden Anna burada Kont Vronski ile tanışır. Doli’nin kardeşi Kiti ile ilgilenen Kont Vronski Anna ile tanışınca çok etkilenir ve Kiti’ye olan tüm ilgisini kaybeder. Kiti ise Vronski için Konstantin Dmitriyeviç  Levin’nin evlilik teklifini reddeder.

Vronski Anna ile birlikte Anna’nın yaşadığı yer olan Petersburg’a gider. Başta Vronski’den uzak durmaya çalışan Anna daha sonra Vronski’yi kabul eder ve yasak aşk yaşamaya başlarlar. Aralarındaki yakınlık toplumda dedikodulara sebep olur. Bu durum Aleksandroviç Karenin’in de dikkatini çeker ve itibarı için eşini uyarma ihtiyacı duyar. Bu sırada hamile kalan Anna eşine her şeyi anlatır. Ancak eşi itibarının sarsılmaması için boşanmayı reddeder ve Anna’ya bu ilişkiye son vermesini söyler. Ancak Anna ilişkisine devam eder. Anna doğum yaptıktan sonra yanına kızını alarak ve oğlu Seryoja’yı babasında bırakarak Vronski ile Avrupa’ya kaçar. Vronski de Anna için ordudaki görevinden istifa eder. Anna Vronski ile kaçsa da aklı oğlundadır ve kızıyla pek ilgilenmez.

Ana karakterlerden biri de Levin’dir. Kiti tarafından reddedilince köyüne geri döner. Kiti’yi unutmaya çalışır. Bir süre sonra bir davet sırasında Kiti ile tekrar karşılaşır. Kiti de Vronski’yi unutmuş ve Levin’i reddettiği için pişmanlık duymaktadır. Levin Kiti’ye tekrar evlenme teklifi eder ve evlenirler. Mutlu bir evlilikleri olur.

Anna ile Vronski tekrar Rusya’ya döndüklerinde Anna toplum tarafından dışlanır. Zaman geçtikçe kıskançlığı artar ve Vronski’nin onu sevmediğini düşünür. Vronski ile sık sık tartışmalara üzerine bunalıma girer ve intihar eder.  Anna’nın ölümünden sonra bunalıma giren Vronski orduya gönüllü olarak yazılır.

Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine özgüdür.

KİTAP İNCELEMESİ: Körlük/Jose SARAMAGO

Körlük, 1998 Nobel Edebiyat Ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago tarafından 1995 yılında yazılmıştır. Jose Saramago, körlüğün bir salgın olduğu ve herkesin kör olduğu bir ülke yaratmıştır bu kitapta.

Kitabın yazım şekli diğer kitaplara göre farklılık gösteriyor. Nokta ve virgül dışındaki noktalama işaretleri kullanılmamış ve diyaloglar düz yazı şeklinde yazılmıştır. Kitapta olayların nerede ve ne zaman geçtiği belirtilmediği gibi karakterlerinde isimleri yoktur. Karakterler doktor, doktorun eşi, oto hırsızı, koyu renk gözlüklü genç kız, gözü siyah bantlı yaşlı adam, birinci kör, polis gibi sıfatlarla belirtilmiştir.

KİTABIN KONUSU:

Bir adamın trafikte giderken aniden kör olması ile başlıyor körlük salgını. Adam için her yer bembeyaz olur. Evet, karanlık değil tam tersi her yer aydınlık… Bu salgın “Beyaz körlük” olarak adlandırılır.

Daha sonra trafikte kör olan adama yardım eden kişiye, gittiği doktora ve kör olanlarla temas eden kişilere bulaşır. Temas eden kişilerden sadece doktorun karısına bulaşmaz körlük… Hükümet başta kontrol altına almak için bu kişileri bir akıl hastanesinde karantinaya alır.  Doktorun karısı, eşini yalnız bırakmak istemediği için kör olduğunu söyleyerek doktor ile birlikte karantinaya girer. Burada kör olmadığını herkesten gizler ve körmüş gibi davranır.

Körlerin temasından korkan kapıdaki askerler, içerideki kontrolü sağlayamazlar. Sınırlı sayıda yiyecek, zaten gören yok diyerek herkesin dışkısını ortalığa yaptığı bir pislik yığını, kaos ve bu ortamda hayatta kalma mücadelesi verirler. Tüm bunların üzerine içlerindeki bir grup erkek çete, gelen yiyeceklere el koyar ve bu yiyecekleri satacaklarını söylerler. Körlerin yanlarında getirdikleri değerli eşyaları alarak karşılığında erzakları dağıtırlar. Tabi ki adaletli bir şekilde değil. Kimse ses çıkaramaz çünkü çetenin elinde silahları vardır. Ancak çete bununla da yetinmez. Bu sefer koğuşlardan “kadın” isterler. Bu istek koğuşlarda şok etkisi yaratır. Körler başta bunu kabul etmezler ama zorbalar “kadın yoksa yemekte yok” derler. Sonuç olarak bunu kabul etmeye mecbur kalırlar. Kadınlara tecavüz edilir ve kadınlar çetenin her dediğini yapmak zorunda kalırlar.

Doktorun karısı kör olmadığının öğrenilmesi durumunda kendi başına gelecekleri düşündüğü için çok dikkatli davranır. Ancak daha fazla dayanamaz ve yine zorbaların kadınlara tecavüz ettiği sırada, yanına almış olduğu makasla çetenin başındaki adamı öldürür. Bu da koğuşlarda bir kaos ortamı oluşturur ve isyan çıkar. Kadınlardan biri çetenin olduğu koğuşta yangın çıkarır. Hastanede bir yangın çıkması ile dışarıya çıkan körler ve doktorun karısı dışarıdaki herkesin kör olduğunu fark eder. Hastanede olduğu gibi şehirde de korku ve kaos hakimdir. Şehirdekiler insanlıktan çıkmış ve şehir pislik içindedir. Hayat mücadeleleri artık dışarıda devam edecektir.

Doktorun karısı yanındaki birkaç köre rehberlik eder. Öncelikle kıyafet ve yiyecek bulmaya çalışırlar. Evlerini bulmak isterler. Ancak kimsenin düzeni kalmamıştır. Evler yağmalanmıştır. Doktor ve doktorun karısının evine giderler. Oraya yerleşirler. Doktorun karısı hepsiyle ilgilenir ve insan gibi yaşamaları için uğraşır. Kurallar koyarlar, hepsi banyo yaparak temizlenirler, sohbet ederler, doktorun karısı körlere kitap okur. Böyle günlerden birinde herkes kör olduğu gibi aniden görmeye başlar.

Felaket karşısında insanın nasıl bencilleştiğini, toplumun nasıl çöktüğünü, değer yargılarının nasıl yitirildiğini, bazı insanların nasıl kötüleşebileceğini görüyoruz bu kitapta. Körlük aslında bir kurgu olsa da gerçek hayattan izler taşıdığını düşünüyorum. Okumanızı tavsiye ederim.

Hiç değişmeyen başka bir şey de birilerinin başka insanların felaketinden faydalanmasıdır.

Jose SARAMAGO/KÖRLÜK